13 Aralık 2013 Cuma

"Ne bağırıyorsun RTE ? Sabah akşam evimizin içinde senin bağırtılarını duymak zorunda mıyız? Atatürk'ü aldın, ışığı aldın, sevgiyi aldın, vicdanı aldın... En başta özgürlüğü aldın. Hayatlarımızı, mutluluğumuzu, geleceğe dair umutlarımızı... Hakkını arayanları aldın. Yurtseverleri, orduları, askerleri esir aldın... Ülkesini, çağı savunmaktan başka hiçbir suçu olmayan insanlar hapislerde çürümeye terkedilmiş... Biber gazıyla, polis copuyla öldürülmüş, kurşunlanmış gencecik çocukların kanları yerlerde... Cumhuriyetin, Atatürk'ün ve bütün kutsal değerlerin içi boşaltılmış... Atatürk demeye dilin varmıyor bir türlü... Dağlardaki gerçek çapulcuları düğün dernek kucaklarken, sokaklara çıktılar diye, ülkenin düşünen gençlerine çapulcu diyorsun. Senin her yaptığından şüphe etmekten yorulduk... "Yüzde elli" diyerek çürümüş bir elma gibi ikiye böldün ülkeyi..."

İlhan İREM
http://www.facebook.com/UYO.Fan
  
Her Gün Seninle

Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...

İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...

Ümit Yaşar Oğuzcan

7 Kasım 2013 Perşembe

Eski günler.... Hiç geri gelmemecesine eski.
Geriye kalan birkaç resim ve buruk acı bir tebessüm.
Aşkını, ızdırabını, dostunu, kazığını derken zaman aşımına uğrattık kendimizi.
Bizi biz yapan değerleri bile kaybettiğimiz oldu...
Zaman zaman nükseden acılarımız oldu...
Yaralarımızı kurutmak için tuz bastığımız oldu....

Şimdilerde her günüm dünden hallice,
Hala yazabiliyorum mesela...
Hala sevebiliyorum o günleri, hala değer veriyorum kendime, Sevdiklerime...
Geçmişin yükünü sırtında taşımaktan yorgun düşmüş yitik bir ben var arda kalan, Bir o kadarda gururlu...
Anı kitabının arasında kalan kurumuş bir küçük papatya gibi.

Sonra bir şarkı var zaman zaman kulağıma fısıldınan, bana geçmişi hatırlatan fakat sözlerini mütamadiyen hatırlayamadığım...
Birde zaman zaman yazdığım ama çoğunu yaktığım,
Her sayfasında küf tutmuş duygular barındıran acemice birkaç sayfa şiirim..

Ne diyorduk; Yarın güzel bir gün olacak.
Tabi bugünün dünün yarını olduğunu düşünürsek ; İyisi mi düşünmemek...
Erhan Güleryüzün şiirinde yer aldığı gibi;
''Ne olduğunu bilmediğim bir umudum var hala...''

TC Seda Esra

20 Ekim 2013 Pazar

Hava soğuk. Tak kulaklıkları. Dışarı çık. Üşü. Yürü. Daha çok üşü. Daha çok yürü. Üşüdükçe yürü. Yürüdükçe, düşün. Olmak istediğin kişiyi düşün. Olduğun kişiyi düşün. Sahip olduklarını düşün. Senin olmayanları düşün. Sevdiklerini, sevmediklerini düşün. Kazandıklarını, kaybettiklerini düşün. Söylediğin, söylenen yalanları düşün. Seni terk edenleri, terk ettiklerini düşün. Artık hayalini kurmadığın o hayatı düşün. Ne kadar kolay vazgeçtiğini düşün. Bir daha kimseyi sevemeyeceğini düşün. Saatlerce düşün ama hiçbir şey düşünmediğini fark et. Eve dön. Aynaya bak. Sol gözün kızarmış. Demek ki ağlamak istemişsin farkında olmadan. Ne zaman ağlamak istesen, sol gözün kızarır çünkü. Aç sıcak suyu, gir altına. Soğuktan donan vücudun sıcak suyun altında uyuşsun. Kemiklerin sızlasın. Acıya aldırma. Düşün. Yeniden düşün. Ardından el salladığın otobüsleri düşün. İnsanları düşün. İhanetleri düşün. Bir zamanlar hayallerin olduğunu düşün. Bir zamanlar mutlu olduğunu düşün. Mutluluğun nasıl bir his olduğunu unuttuğunu düşün. O adamı düşün. O adama asla sarılamayacağını düşün. Şimdi çık sıcak suyun altından. Çık ve yaşa. Ve yaşadığın bu şeye ‘hayat’ de. Hep aynı şarkı çalsın kulaklarında. Hep aynı yerden yansın canın. Ama sen yine de hep, ‘hayat’ de. Çünkü hayat, güzel rüyalarının haricinde kalan acımtrak zaman dilimi. Çünkü hayat, hayat işte. Çünkü hayat, hep böyle.

Bazı insanlar.
Bazı insanlara,
Bazı insanları hatırlatırlar.

Hatırlayanlar üzgündür.
Hatırlatanlar habersiz,
Hatırlananlar mı?

Onlar uzak bir şehirde,
Büyük ihtimalle hiç bir şey hatırlamamaktadırlar....
Canımı yaktın diye bende
başkasının canını yakacak
değilim..Aksine ,onu öyle mutlu
edeceğim ki yerinde olmadığın her
güne lanet okuyacaksın..''
Ve bir mandalina daha katledildi.....
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebeple yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu
yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline
almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Nazım Hikmet //

Sevmedim ben gitmeleri senden, sevmedim kaybetmeyi ben.."

Sevmedim ben gitmeleri senden, sevmedim kaybetmeyi ben...

Aç gözlerini. Kıyamet kıyâm olsun. Ölmek dediğin dirilmeye eş değil mi? Kıyam uyanmaksa, son dediğin o fazladan iki harf mi yani? Âh o iki harf... Âh o yaramaz küçüldükçe büyüyen et... Ruhum yaradanınsa sen al etimi. Etine şifa et. Yeter ki uyan bu kan uykulardan. Uyan ki yaradana şahitlik et. Sevmedim bu denizi, tuzu derimi kavurdu geçti. Sevmedim bu karanlığı gözümün ferini aldı gitti. Sevmedim ben gitmeleri senden, sevmedim kaybetmeyi ben. Sevmedim bu vedayı. Canımdan öte can yanı başımdayken. Aç gözlerini, ziyadır göreceğin kamaştırır ama geçer.

Rüzgardan mamüldür hayat, geçip gider. Geçip gider. Lakin fırtınanın dinmesini beklemek değildir yaşamak. Yağmurda dans etmek, kırılan bir bileğin üzerinde sek sek oynayabilmektir. Yani ki, yaşamak ciddi hadisedir. Başlayan her şey bitmekle kaimdir. En uzun, en çaresiz geceni düşün, sabah olmadı mı? Ey Adem, yazgının Sisifos’tan ayrı olduğunu kim söyledi sana? Hani şu, ömrü boyunca koca bir kayayı dik bir dağın doruğuna yuvarlamaya mahkum edilen bahtsız. Ne zaman doruğa ulaşsa kaya hep elinden kaçar ve Sisifos her şeye yeniden başlamak mecburiyetinde kalır. Yolu yok; bulup buluşturacak, gerekirse borç harç denkleyecek, umut edeceksin. Çünkü güneş yalnız umut edebilme kabiliyetine sahip insanların yüzü suyu hürmetine doğar. Karamsar olma hakkın yok. İyi olacağız! İyi!

#Çalıkuşu