20 Ekim 2013 Pazar

Hava soğuk. Tak kulaklıkları. Dışarı çık. Üşü. Yürü. Daha çok üşü. Daha çok yürü. Üşüdükçe yürü. Yürüdükçe, düşün. Olmak istediğin kişiyi düşün. Olduğun kişiyi düşün. Sahip olduklarını düşün. Senin olmayanları düşün. Sevdiklerini, sevmediklerini düşün. Kazandıklarını, kaybettiklerini düşün. Söylediğin, söylenen yalanları düşün. Seni terk edenleri, terk ettiklerini düşün. Artık hayalini kurmadığın o hayatı düşün. Ne kadar kolay vazgeçtiğini düşün. Bir daha kimseyi sevemeyeceğini düşün. Saatlerce düşün ama hiçbir şey düşünmediğini fark et. Eve dön. Aynaya bak. Sol gözün kızarmış. Demek ki ağlamak istemişsin farkında olmadan. Ne zaman ağlamak istesen, sol gözün kızarır çünkü. Aç sıcak suyu, gir altına. Soğuktan donan vücudun sıcak suyun altında uyuşsun. Kemiklerin sızlasın. Acıya aldırma. Düşün. Yeniden düşün. Ardından el salladığın otobüsleri düşün. İnsanları düşün. İhanetleri düşün. Bir zamanlar hayallerin olduğunu düşün. Bir zamanlar mutlu olduğunu düşün. Mutluluğun nasıl bir his olduğunu unuttuğunu düşün. O adamı düşün. O adama asla sarılamayacağını düşün. Şimdi çık sıcak suyun altından. Çık ve yaşa. Ve yaşadığın bu şeye ‘hayat’ de. Hep aynı şarkı çalsın kulaklarında. Hep aynı yerden yansın canın. Ama sen yine de hep, ‘hayat’ de. Çünkü hayat, güzel rüyalarının haricinde kalan acımtrak zaman dilimi. Çünkü hayat, hayat işte. Çünkü hayat, hep böyle.

Bazı insanlar.
Bazı insanlara,
Bazı insanları hatırlatırlar.

Hatırlayanlar üzgündür.
Hatırlatanlar habersiz,
Hatırlananlar mı?

Onlar uzak bir şehirde,
Büyük ihtimalle hiç bir şey hatırlamamaktadırlar....
Canımı yaktın diye bende
başkasının canını yakacak
değilim..Aksine ,onu öyle mutlu
edeceğim ki yerinde olmadığın her
güne lanet okuyacaksın..''
Ve bir mandalina daha katledildi.....
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebeple yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu
yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline
almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Nazım Hikmet //

Sevmedim ben gitmeleri senden, sevmedim kaybetmeyi ben.."

Sevmedim ben gitmeleri senden, sevmedim kaybetmeyi ben...

Aç gözlerini. Kıyamet kıyâm olsun. Ölmek dediğin dirilmeye eş değil mi? Kıyam uyanmaksa, son dediğin o fazladan iki harf mi yani? Âh o iki harf... Âh o yaramaz küçüldükçe büyüyen et... Ruhum yaradanınsa sen al etimi. Etine şifa et. Yeter ki uyan bu kan uykulardan. Uyan ki yaradana şahitlik et. Sevmedim bu denizi, tuzu derimi kavurdu geçti. Sevmedim bu karanlığı gözümün ferini aldı gitti. Sevmedim ben gitmeleri senden, sevmedim kaybetmeyi ben. Sevmedim bu vedayı. Canımdan öte can yanı başımdayken. Aç gözlerini, ziyadır göreceğin kamaştırır ama geçer.

Rüzgardan mamüldür hayat, geçip gider. Geçip gider. Lakin fırtınanın dinmesini beklemek değildir yaşamak. Yağmurda dans etmek, kırılan bir bileğin üzerinde sek sek oynayabilmektir. Yani ki, yaşamak ciddi hadisedir. Başlayan her şey bitmekle kaimdir. En uzun, en çaresiz geceni düşün, sabah olmadı mı? Ey Adem, yazgının Sisifos’tan ayrı olduğunu kim söyledi sana? Hani şu, ömrü boyunca koca bir kayayı dik bir dağın doruğuna yuvarlamaya mahkum edilen bahtsız. Ne zaman doruğa ulaşsa kaya hep elinden kaçar ve Sisifos her şeye yeniden başlamak mecburiyetinde kalır. Yolu yok; bulup buluşturacak, gerekirse borç harç denkleyecek, umut edeceksin. Çünkü güneş yalnız umut edebilme kabiliyetine sahip insanların yüzü suyu hürmetine doğar. Karamsar olma hakkın yok. İyi olacağız! İyi!

#Çalıkuşu